- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yusuf Kenan Küçük Afrika uzmanı
Rusya’nın da bir Afrika Zirvesi oldu.
2000 yılında Avrupa Birliği ve Çin ile başlayan, ardından Hindistan ve Türkiye ile devam eden trende Rusya, yaklaşık 20 yıl gecikmeli de olsa uyum sağladı. Böylece 23-24 Ekim 2019 tarihlerinde Soçi’de düzenlenen “Rusya-Afrika Zirvesi” ile Afrika ülkeleriyle zirve düzenleyen ülkeler kulübüne dahil oldu.Zirvenin içeriğine ve Rusya’nın bu zirveyi düzenlemedeki motivasyonuna geçmeden önce, Türkiye-Afrika Zirvelerine dair küçük bir parantez açmak gerekiyor. Zira 2014 yılında Ekvator Ginesi’nde düzenlenen ikinci zirvede, müteakip zirvenin 2019 yılında Türkiye’de düzenleneceği duyurulmasına rağmen, bu yıl Eylül-Ekim aylarında yapılması beklenen zirvenin sessiz sedasız 2020 yılına ertelendiği anlaşıldı. Bu ertelemeyi de kamuoyu, geçtiğimiz Mayıs ayında Afrika Günü için yapılan mutat bir açıklama vesilesiyle öğrenebildi. Bahsekonu erteleme, cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığımız kadar yakınlaştığımız Rusya’dan gelen bir “rica”ya karşılık Türkiye’nin “jest”inden olabileceği gibi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan bu yana ilişkilerimizin hiç olmadığı kadar bozulduğu Mısır’ın bu yıl Afrika Birliği (AfB) dönem başkanlığını yapıyor olmasından da kaynaklanmış olabilir.AfB Dönem Başkanlığı demek, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin 2019 yılı içerisinde düzenlenen zirvelerin ortak evsahibi olması demek - ki Türkiye özelinde halihazırda bunun pek mümkün olamayacağı izahtan vareste. Nedeni her ne olursa olsun Türkiye, bu ertelemeyle hem ikinci hem de üçüncü Afrika Ortaklık Zirvelerini planlandıkları tarihlerde yapamamış oldu.
Zirvenin ana hatları
Parantezimizi kapatıp tekrar Soçi’ye dönecek olursak, evsahibi Putin, zirveye katılan 43 Afrika ülkesi devlet ve hükümet başkanlarından sadece 16’sıyla ikili görüşme gerçekleştirdi. Dolayısıyla, tıpkı benzerleri gibi, Rusya-Afrika Zirvesi’nin de, eşitler arası ilişkileri geliştirmek için kurulan bir mekanizmadan ziyade, Afrika’nın “ortağı” olduğunu iddia eden Rusya’nın kendi gündem ve öncelikleri çerçevesinde şekillendiği görüldü.
Zirve’de ortaya çıkan somut sonuçlara gelince;
Halihazırda 20 milyar dolar olan Rusya-Afrika ticaret hacminin önümüzdeki 5 yıl içerisinde iki katına çıkarılması hedefi ortaya konuldu.
Gerçekçi addedilebilecek bu hedefe yönelik olarak Rus Sberbank’ın 5 milyar dolar ticaret finansman kredisi sağlayacağı duyuruldu.
Öte yandan, zirve marjında imzalanan 30 küsur anlaşma ile 12,5 milyar dolarlık iş bağlantısı yapıldığı kaydedildi.
Ancak bu tür anlaşmaların, çoğunluğu itibariyle zirvenin görünürlüğünü artırmayı hedefleyen iyi niyet beyanlarından ibaret olduğunu göz önünde bulundurmakta fayda var.
Zirve sonuç bildirisinde ise;Uzayda silahlanma yarışının engellenmesi için ortak hareket edileceği yönündeki beyan haricinde, “Batılı güçleri” hedef alan iki husus dikkat çekiyor:
Birincisi, Afrika ülkelerinin üçüncü taraflarla işbirliği yapmasını engellemeye yönelik siyasi baskı ve iktisadi şantajlara karşı birlikte mücadele edileceği belirtiliyor.
Buna bağlı olarak bir ülkenin diğeri üzerinde tek taraflı yaptırımlarla kendi gündemini dayatmasının uluslararası hukuka aykırı olduğuna işaret ediliyor.
İkincisi ise, meşru hükümetlerin dış müdahalelerle devrilmesine yönelik girişimlere karşı dayanışma vurgulanıyor.
Rusya bu şekilde kıta dışı aktörlerin doğrudan veya dolaylı müdahalelerine karşı Afrika ülkelerini koruyabileceğini belirtmiş oluyor.
Bu minvalde Putin de zirve öncesi TASS haber ajansına verdiği mülakatta, bazı Batılı ülkelerin, eski kolonilerinde kaybettikleri nüfuzu ve ayrıcalıklı konumu yeniden kazanabilmek için baskı, tehdit ve şantaja başvurduklarını ifade etmiş ve Afrika ülkelerini bu tür eylemlere karşı korumaya kararlı olduklarını belirtmişti.
Putin isim vermese de, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde son birkaç yılda, Gine’de de ahiren yaşanan gelişmeler çerçevesinde “eski sömürgeci güçler”den kastının, evvelemirde Fransa olduğu anlaşılıyor.
Rusya, Afrika’da neyin peşinde?
Rusya’nın Afrika ile ilişkilerini geliştirme motivasyonunun öncelikle kendi çıkarlarını maksimize etmeye dayandığını söyleyebiliriz.
Bu yaklaşım, zirvenin içeriğinden anlaşıldığı gibi, Putin’in söylemlerinde de açıkça ortaya çıkıyor.
Nitekim Putin’in yukarıda bahsi geçen mülakatında, Afrika’nın gittikçe bir fırsatlar kıtası haline geldiğini, önemli doğal kaynaklara sahip olmasının yanı sıra büyük bir pazar olduğunu, dolayısıyla yatırım ve kazanç vadettiğini dile getirmesi, bunun apaçık bir göstergesi.
Bu kapsamda Rusya’nın, görece üstünlüğe sahip olduğu silah ihracatını artırmak, petrol ve madencilik firmalarına alan açmak, ayrıca enerji talepleri gittikçe artan Afrika ülkelerine her birisi milyarlarca dolar olan nükleer enerji santralleri pazarlamak istediği görülebiliyor.
Diğer yandan, Rusya’nın Afrika’ya artan ilgisinin temellerini Karadeniz coğrafyasında yaşananlarda ve Suriye krizinde aramak gerekiyor.
Bu bağlamda Rusya, 2008 yılındaki Gürcistan işgalini ve 2014 yılındaki Kırım’ı ilhakını, etkinliği sınırlı yaptırımlar haricinde, uluslararası toplumun sineye çektiğini gördü.
2011 yılında başlayan Suriye krizinde de, ABD ve Avrupa ülkelerinin rağmına ağırlığını, kademeli olarak artırarak Suriye’de baş aktör haline geldi ve Akdeniz’de üs edinerek Ortadoğu siyasetinde yeniden güçlü bir aktör konumuna yükseldi.
Bu iki gelişmeden cesaret alan Rusya’nın, kendine yeni etki alanı olarak Afrika’yı belirlediği anlaşılıyor.
Bu çerçevede Rusya, küresel güvenlik ve ekonomi siyasetinde genellikle tali planda değerlendirilen Afrika’da nüfuzunu artırmaya yönelik atacağı adımları, Gürcistan ve Suriye örneklerinden hareketle, “Batılı” güçlerden çok önemli bir tepki gelmeyeceği varsayımına dayalı olarak kurgulamışa benziyor.,
Rus özel güvenlik şirketlerinin son iki yıldır başta Orta Afrika Cumhuriyeti olmak üzere bazı Afrika ülkelerindeki faaliyetleri, aynı ülkelerde Rus enerji ve madencilik şirketlerinin görünürlüklerinin gittikçe artması, öte yandan Rusya’nın Zimbabve, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Güney Afrika ve Madagaskar’da seçimlere müdahale ettiği iddiaları, önümüzdeki dönemde yaşanacakların habercisi olarak görülmeye müsait.
Yine Gine’de en fazla iki dönem görev sınırlamasına takılan Devlet Başkanı Alpha Conde'ye ülkedeki Rus Büyükelçisinin açıktan destek vererek anayasaların kutsal olmadığı ve alandaki gerçekliklere uyarlanması gerektiği yönündeki ifadelerinden, Rusya’nın siyaseten zor durumda olan liderlere destek vermek suretiyle Afrika ülkelerinde kendisine alan açmayı hedeflediği anlaşılıyor.
Tüm bu gelişmeler, Rusya’nın beklentilerine uygun şekilde, Afrika’daki nüfuz bölgelerini Rusya’nın kapmaya çalıştığını düşünen Fransa cenahından gelen birtakım yakınmaların haricinde, uluslararası toplum tarafından genelde sükutla geçiştiriliyor.
Üçüncüsü, Afrika’yla ortak zirve düzenleyen her “yardımsever ortak” gibi Rusya da Afrika ülkelerinden başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere uluslararası platformlarda alacağı destek oylarına büyük önem atfediyor.
Çünkü Rusya, Afrika’dan alacağı oyların önemini Kırım’ı işgalinin ardından “Ukrayna’nın toprak bütünlüğü”nü teyide yönelik BM Genel Kurulu kararının oylamasında görmüştü.
Bahsekonu oylamada 35 Afrika ülkesi karşı oy kullanmak, çekimser kalmak veya oylamaya katılmamak suretiyle Rusya’yı desteklemiş ve karar sadece 100 oyla kabul edilebilmişti.
Bu “dayanışmanın” devamını sağlamak amacıyla zirve sonuç bildirgesine bir madde dercedildiği görülüyor.
Son olarak;
Rusya’nın, her üç yılda bir dönüşümlü olarak Rusya ve Afrika ülkelerinden birinde düzenlenecek zirveleri bir kamu diplomasisi fırsatı olarak değerlendirmek istediği anlaşılıyor.
Esasında zirveler, özünde hiçbir politika değişikliğine yol açmasa dahi, ilgili tüm başkentlerde ve küresel düzeyde gündem olması, yapılan hazırlık toplantıları ve zirveyle eşzamanlı gerçekleştirilen faaliyetler de hesaba katıldığında, uluslararası görünürlüğü yüksek birer yumuşak güç aracı.
Bu çerçevede zirveler ayrıca, arkasındaki medya desteğiyle birlikte eğitim, sağlık, kültür gibi yumuşak güç bileşenlerine dikkat çekilen önemli platformlar olma özelliğine sahip.
Nitekim Rusya da düzenlediği zirveyi bu istikamette kullanmayı ihmal etmedi.
Kıtanın sekiz ülkesinde Rus kültür merkezlerinin bulunduğu, Rusya’da halihazırda 4 bini burslu olmak üzere 17 bin Afrikalı öğrenci bulunduğu, kıta genelinde 100 bin kişinin Rusça bildiği gibi verilerin paylaşılması bu bağlamda değerlendirilebilir.
Evsahibi olarak muhataplarının büyük çoğunluğuyla ikili görüşme yapmayan Putin’in, zirve marjında Afrika ülkeleri haber ajansları temsilcileriyle bir araya gelmesi ise ayrıca kaydadeğer.
Afrika-Rusya ilişkilerinin geleceği
Yukarıdaki unsurlar ışığında, Rusya’nın Afrika politikasının, afaki ve içi boş taahhütler içermediği, bu yönüyle gerçekçi bir düzleme oturduğu söylenebilir. Kıta ile benzer zirveler düzenleyen diğer ülkelerin aksine, zirve sonuç bildirisinde “Batılı” ülkeleri açıktan hedef alan ifadelerin bulunması, Rusya’nın kendisini yaklaşık son 10 yıldır dünya jeopolitiğinde yeniden konumlandırmasına bağlanabilir.
Öte yandan, Rusya’nın hidrokarbon kaynaklar ve silah ihracatına dayalı ekonomisi ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana kıtanın ihmal edilmiş olması dikkate alındığında, Afrika ile ilişkilerinde kısa vadede kaydadeğer bir sıçrama gerçekleştirme ihtimali düşük görünüyor.
Bu nedenle kıtayla ekonomik ve ticari ilişkilerde Çin, ABD, İngiltere ve Fransa ile başa baş rekabet edebileceğini söylemek zor.
Ancak, “geleneksel olmayan yöntemlerle” geliştirilecek siyasi ilişkilerin ardından Rus enerji ve madencilik şirketlerinin Afrika ülkelerinde gittikçe daha fazla zemin kazandığını görmek şaşırtıcı olmayacaktır.
Afrika ülkeleri için Rusya’nın artan ilgisi, kıtanın ekonomik ve ticari kalkınma perspektifi açısından olumlu bir gelişme.
Zira Rusya, sadece yeni bir seçenek değil, aynı zamanda diğer aktörlerin yaklaşımlarını Afrika ülkelerinin lehine gözden geçirmelerine yol açabilecek bir değişken olarak denkleme girmiş bulunuyor.
Bununla birlikte Rusya ile yakın ilişkilerin, ilgili ülkenin egemenliğine, demokratik mekanizmalarına ve hukukun üstünlüğüne zarar verme riskini beraberinde getirdiğinin gözden kaçırılmaması gerekiyor.
Bahsekonu risklerin rasyonel politikalarla bertaraf edilmesi sorumluluğu ise, her zaman olduğu gibi, halklarının insanca yaşam hakkı ile ulusal çıkarlarını öncelemesi beklenen Afrikalı liderlere düşüyor.
afrika
Afrika Birliği
Akdeniz
BM
Ekonomi
jeopolitik
Putin
Rusya
Soçi
uluslararası haberler
Uluslararası ilişkiler
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder